İbrahim Büyükak, karısının hamile olduğunu öğrenince heyecanla babasını aramış. “Baba oluyorum, baba” demiş. Babası “üç sene geç kaldın” diye cevap vermiş. 

 

Bizim memlekette erkeğin hep baba ile bir derdi var. O yüzden de memleketin erkek diye bir derdi var zaten. Babası Büyükak gibi tatlış olanlar daha şanslı elbette, ben de kendimi onlardan sayarım. Sevgiyi de gördüğümüz, saygıyı da öğrendiğimiz güzel babalardır onlar. Yine de bu, bizde babanın bir iktidar figürü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Hele de bu iktidarı sevmeyen, daha da ötesi nasıl seveceğini bilmeyen kişilerin eline verirsen, işte o zaman ailede pandomima kopuyor. Üstelik bu türden babaların sayısı hiç de az değil.

 

“Gün gelir her erkek babası olur” diye bir laf var. Ne acı. Acı ama gerçek. Hele de bizimki gibi toplumsal rollerin öne çıktığı, gelenekçi bir toplumda. Lakin madem böyle bir gerçek var, o zaman bunun bilincinde olan her erkeğin ayağını denk alması gerek. Tamam babama dönüşeceğim, kaçışı yok, hiç değilse onun sevmediğim, hoşuma gitmeyen, yıllardır dert yandığım yanlarını ayıklayayım. Babamı ince delikli bir süzgeçten geçirip, kendi bünyemde daha düzgün bir sürümüne yükselteyim. Sürekli babamdan yakınmayı bırakıp kendimi sigaya çekeyim. Althusser’in dediği gibi, “hakikatli olmak için doğruyu söylemek yetmez, öyle davranmak da gerekir.” Benim mücadelem senelerdir budur. 

 

Sevinç Yavuz, Türkiye’nin kayıtlara geçmiş ilk seri katili Orhan Aksoy’u anlattığı Kolici isimli kitabında, çok dikkat çekici bir saptama yapıyor. Seri katillerin, deyim yerindeyse, tillahını çıkarmış, tarihini yazmış Amerikan toplumunda, erkek katiller kurbanlarını çokluk kadınlardan seçerken, Türkiye’de erkek seri katiller genellikle erkekleri hedef tahtasına oturtuyor. İlginç değil mi? Bunun nedenlerini ruh bilimcilere bırakmak gerek, ben sadece işkembeden konuşacağım. Anlaşılan o ki, Amerikalı erkeklerin derdi genellikle anneyleyken, benim fakir ama onurlu ülkemde derdin tohumu babada yatıyor. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar