Çocuk büyütmek, hayat boyu bitmeyen sorulara cevap vermekten mürekkep. Çocuk daha konuşur konuşmaz ‘bu ne’lerle başlıyor her şey. İki buçuk, üç yaşına erişildiğinde, sonu gelmez ‘niye’lerle sürüyor. Sabah kalkıyor ‘niye’, akşam yatıyor ‘niye’, kalkmayla yatma arasında istisnasız her şeye ‘niye’. ‘Niye’lere cevap bulma bildiğiniz mesai; çalışma, emek, pratik zeka, kriz çözme, araştırma, sabır, istikrar gerektiriyor. İş cevap bulmakla da bitmiyor, çünkü her bulduğunuz cevaba karşılık soru yine ‘niye’. Bazılarına cevap buluyorsunuz, bazılarına bulamıyorsunuz öğreniyorsunuz, bazılarını öğrenemiyorsunuz uyduruyorsunuz, bazılarını uyduramıyorsunuz apışıyorsunuz. Bazılarında apışamıyorsunuz bile çünkü sorunun cevabı yok. 

 

‘Bu ne?’ ‘Tahta’ ‘Niye?’. Kent bilinçli ebeveynleriz, cevap vermemek olmaz. ‘Nasıl niye, tahta da ondan’. ‘Niye?’ Küfretmek düşünülemez bile. ‘Niyesi yok, tahta işte’ ‘Niye?’. Tahta işte ulan, kabullen, sindir, belle. Diyemezsiniz. O zaman elinizde kalan son kozu oynayacaksınız: ‘işte öyle’. 

 

Bana öyle geliyor ki, hayattaki varoluşumuz ömür boyunca aldığımız ‘işte öyle’ cevaplarıyla doğru orantılı, doğrudan bağlantılı. Neyi, ne kadar, ne zaman ‘işte öyle’ deyip kabullendiğimiz ya da kabullenmeyip uğraşmaya devam ettiğimizle... Kimliğimiz, kişiliğimiz, becerdiklerimiz, daha çok beceremediklerimiz, yeryüzündeki duruşumuz, başarılarımız, hayata bakışımız, daha çok başarısızlıklarımız, aşklarımız... Hayat; ‘işte öyle’ bir şey. 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar