Bir günce çağının tanığı olmalı mıdır? Gündelik olanın arka planına, güncel olanı da taşımalı mıdır? Şehrinin, memleketinin, haydi haydi dünyanın hal-i pür melâlini de katmalı mıdır satırlarının arasına? Gününe, gününün olaylarına, gününün insanlarına yer vermek zorunda mıdır günlük?
Zorunda değildir elbet. Sanat ve zorunluluk bir arada olmaz; sanat buyruklara, yasalara, kesin hükümlere, mecburiyetlere sığmaz, sığarsa sanat olmaz. Aksine bütün bu kalıpları yıkmak sanatın fıtratında var. Eğer Augsburg’lu mahçup çocuk Bert, Lukacs’ın koyduğu Ortodoks edebi kurallara itaat etseydi, boyun bükseydi, kabullenseydi, tiyatronun dahi çocuğu Bertolt Brecht olur muydu? Epik tiyatro yerine tipik bir tiyatro mu yapardı? Aristoteles’ten sonra en çok okunan, en çok çalışılan, en çok taraftar toplayan, en çok uyarlanan, en çok uygulanan devasa bir kuramsal sahadan bahsediyoruz. Kuram demiyorum dikkat, kuramsal saha diyorum, lütfen. Bir Bertolt Brecht kolay yetişmiyor.
Brecht, ta 1910’ların başında, henüz lise öğrencisiyken günlük tutmaya başlamış, çünkü Brecht büyük adamdır. Aynı yaşlarda ben kız peşindeyken, Bertolt her şeyi not etmiş, düşüncelerini çiziktirmiş, şiirler döşenmiş. Hiç mi ergen olmadın be mübarek, doğuştan mı büyük adamdın? Brecht’in günlükleri için yayımlanan tanıtım yazısında şöyle diyor: “O genç Brecht’in, korkularıyla, isyanı ve öfkesiyle, aşkları ve beklentileriyle yani işte on beş yaşında bir genç hayat karşısında ne hissederse hepsiyle yüzleşiyoruz. Ve samimiyetle yazılmış bu satırları okurken asıl başka bir şeye tanıklık ediyoruz: o yılların Almanya’sına, dünyasına… Yaklaşan savaş, Hitler, Nazizm, yoksulluk, dünyanın yaşadığı en büyük soykırım, Brecht’in satırlarıyla bir kez daha yazılıyor insanlık tarihine…”
İnsanlık tarihini bir daha yazmak, en azından o tarihe kendince bir kayıt düşmek için elbette büyük adam olmak gerek. Haydi, adam da olsan kadın da, büyük değilsin diyelim. Yine de bir günlük ister istemez gününün tanığıdır sanki, çünkü onu yazan her kimse çağının bir diliminde, bir yerinde yaşayan, o çağdan bir şekilde etkilenen bir insan evlâdıdır nihayetinde. O insanın hayatı da çağına dair bir hikâyedir.
Yorumlar
Yorum Gönder